Uzmanlar hep aynı şeyi söylüyor. Çağın kayışı internetin patlamasıyla birlikte sosyal ağ tarafında olacak. Kullanıcının içerik yarattığı ortamlar, mobili daha etkin kullananlar ve insanları birbirleriyle temas ettirenlar kazanacak. Aslında uzmanların söylemesine de gerek yok. Hepimiz görüyoruz, kullanıyoruz.
Bugün Türkiye’de 22 milyonun üstünde bir sosyal ağ sitesi olan Facebook’un kullanıcısı var. Mikro blog sitesi Twitter da patlak verenler içinde. İnsanlar orada, insanlar paylaşmayı seviyor.
Peki kulüplerimiz çağa ayak uyduruyor mu?
Genelde bu tür yazılarda örnekler hep Sir Alex Ferguson & Arsene Wenger üzerinden gider. “Adamlar” ile başlar tepkilerimiz. Yine aynı raydan gitmeye mecburuz, başarıyı takip ederek sürekli kendinle uğraşmalısın.
Takım bazında misal Real Madrid. Dünyanın futbol takımı bazında küresel olarak en büyük gücü bu gücü kendi kendine kazanmadı ki. Ve taraftarıyla sürekli direk temasında. İngilizce, İspanyolca, Japonca ve Arapça yayın yapan web sayfaları var. Madrid’in twitter hesabı olup olmamasını bırakın Arapça twitter yayını yapan resmi üyeliği bile var.
Bir misal daha mesela Manchester United. MANU kendini her zaman “dünyanın en popüler” takımı olaran lanse etmiştir. “Popüler” kelimesine dikkat. United’ın resmi facebook sayfasındaki kişi sayısı 4.5 milyona yakın ki Bursa maçı öncesinde o sayfadan “Türkçe” mesaj yazacak kadar da farkındalar. Beş dilde yayın yapan internet sitelerinde açılış sayfalarında zaman zaman facebook sayfalarına yönlendirme bulunuyor.
Barcelona’nın web sayfası ise altı dilde yayın yapıyor. Twitter’ı da Facebook’u da kullanıyorlar, taraftarlarıyla temastalar. Barcelona ve Real Madrid bırakın bu iki siteyi Youtube’da kendilerine ait özel bir kanalları var.
Bu dev diye tabir ettiğimiz takımların televizyonları olmasına karşın neyi de ekstra olarak kullanma tercihlerine dikkat…
UZAKLAŞMAYIN
Bunlar işin yüksek seviyesine yer alan takımlar, daha alta da indirgenerek örnekler artırılabilir. Mesele yine aynı “takımını taraftarına nasıl ulaştırıyorsun”, “pazarlama stratejin çağın buluşlarıyla ne kadar iç içe”, “taraftarınının takıma karşı daha sıcak olması için ne yapıyorsun?”
Özele indirgeyelim, sürekli antipatik gözükmekle suçlanan, zaman zaman taraftarının da ağır eleştirilerine maruz kalan Fenerbahçe. Acaba hiç “neden” diye düşünülüyor mu? Fenerbahçe bu konuda hiçbir şey yapmıyor değil. Elbette oyuncu bazlı bazı kanalları reklam etmek ve iyi satmak adına zaman zaman çalışmalar oluyor ama bunlar hep bir şirket davranışı. Fenerbahçe TV ve orada taraftar bazlı yapılanlar tek başına yeterli değil. Bunların yanında Fenerbahçe’nin özellikle taraftarlarıyla birlikte olabileceği ekstralara daha fazla ihtiyacı var.
Nasıl Fenercell üyeleri bayram sabahı oyuncular tarafından aranıp otomatik bir mesajla bayramının kutlanması güzel bir şeyse Fenerbahçe’nin de diğer takımların da artık özellikle internet konusunda daha atik olması şart. İnşaat konusunda hiçbir sıkıntısı yok, hep çok ileriden gidiyor, önce görüyor. İnsan konusunda ise yanlış bir düşünce rüzgarında; “Marka yüksek kalmalı” Batman gibi müthiş hamleler de olabiliyor tabi bazen…
Bugün Fenerbahçe’nin kulağıma gelen bilgilere göre bir dönem ufak uğraşlar olmasına karşın bir takım sorunlar/anlaşmazlıklar yüzünden ne Facebook’ta, ne de twitter’da taraftarlarıyla görüşebileceği bir resmi (kullanım hakkı kendinde olan) mecrası yok. Ezeli rakibi Galatasaray ise bunu bir süredir iyi bir şekilde yapıyor, keza Trabzonspor, Bursaspor, Eskişehirspor da. Piyasa değeri 25 milyarın üzerinde olan bir Facebook mecrasını görmezden gelmek inanılır gibi değil.
NASIL SEVDİRİYORLAR?
Olay aslında ne Facebook, ne Twitter. Olay mecralarda yapacağınız dirsek temasının size nasıl bir yararlı dönüş ile geri geleceği gerçeğinin farkına varmak. Nasıl sevdirirsen, o kadar sevilirsin. Fenerbahçe için kemikleşen sorunlardan biri de bu, bakış açıları. Yetkililerinin bu eleştiriyi dikkate alarak kısa süre içinde hamle yapacağını umuyorum ve oturup özeleştiri yapmalılar; “Bu kulübü nasıl veriyoruz?”
Bugün Fenerbahçe Stadı’nda maç öncesi taraftarla yapılan temas halen daha vasatın altında. 6 Kasım’da skorbordda Fenerbahçe taraftarının o sevdiği günü hatırlatmayı düşünemeyecek kadar resmi, kurumsal. En büyük coşkunun konfeti ve bir beş dakika anons olduğu zannediliyor.
Abartı ciddiyet hakim.
Ve büyümek istiyorsan bir gözün hep batıda olacak. Bu oyunda bilgi/teknoloji çok önemli. 3-4 sene sonra bunun farkına daha iyi varacağız. Başaran takımların çoğunun sistemlerinin arkasında analitik hamleler yatıyor. Çok iyi tecrübe avı yapıyorlar, üstüne koyuyorlar. Fenerbahçe’nin bir spor psikologunu kulubün kapısından içeri sokmasının nokta atışı olması gibi, devamı daha sık gelmeli.
Son söz ise tekrar “nasıl sevdiriyorsun” kurgusu üstüne. Bir Alex de Souza var, büyük şans, fırsat. Bu kadar çok onu seven çocuk varken, nasıl yararlanılacak göreceğiz. Veda mı? Ayrılık mı…
Sevgiler,
Takip edin
http://twitter.com/esatdergi
Merhaba,
Önüme bu link düşünce büyük bir heyecanla tıkladım ve yazıyı okumaya koyuldum ancak ciddi bir hayal kırıklığına uğradığımı söylemeliyim.
Yazının içeriği, adı “sosyalmedyapazarlama” olan bir site için hiç de doyurucu değil. Real Madrid, Manchester United ve Barca dışında başarılı bir takımdan bahsedilmemiş. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada spor alanında sosyal medya kullanımı konusunda örnek gösterilen Galatasaray adı sadece bir kez geçmiş. Yazarın tercihidir, saygı duyarım ancak konu sonraki satırlarda Fenerbahçe’nin bu alandaki eksikliklikleri, Fenerbahçe’ye öneriler ve Fenerbahçe’nin diğer mecralarda yaptığı güzel hareketlerin bu alana da kaydırılması gibi noktalarda ilerliyorsa burada bir sorun var demektir.
Lütfen yazının başlığını “Feys, Tivitır ve Fenerbahçe” olarak değiştirin ki okuyucu sürprizlerle karşılaşmasın…