Sosyal paylaşım siteleri arttı da, sosyal paylaşım mı arttı? Nedir paylaştığımız veya paylaşamadığımız? Bilemiyorum….bilen varsa paylaşsın.Ya da kendine saklasın. Cimrilik iyidir. Senin olmayacaksa kimsenin olmasın. Böylece hepimiz birden hiçbir şeysiz kalalım. Değil mi ya? Hepimiz bihaber.
Yaklaşık 650 kişilik bir grubum var bir sosyal paylaşım sitesinde. Arada bir iki soru atıyorum. Arada bir iki cevap geliyor. Sorular mı yanlış? İnsanlar mı? Bilemiyorum. Ama içgüdümü dinlersem. O bambaşka birşey söylüyor. Diyor ki insanlar bıkkın, insanlar üşengeç, insanlar bencil.
Pozitif olalım! Sabah yogamızı yapalım. Ardından da yeşil çayımızı yudumlayalım. Olmadı aşk hekimine başvuralım. O da olmadı, reiki falan yapalım.
Herşey benim etrafımda dönmüyor malum. Dünya diyor bunu. Ben değil!
Geçenlerde, yazar olan eski bir arkadaşım hassasiyet gösterdi bir konuda. Yazdığı bir makalenin konusu, başka bir arkadaşımınkine ‘tema’ olarak benzediği için, kendi kendine rahatsız hissetmiş kendisini. Haklı mıydı?
Bilemedim. O kadar çok fikir, o kadar çok konsept, o kadar çok uygulamanın senelerdir alıntı/çalıntı yapıldığı bir sektörde bulundum ki. Kötü mü peki bu?
Bilemiyorum. Belki de her yiğidin ayrı bir yoğurt yeyişi vardır hakikaten. Hem ben öyle süslü, püslü, pembeli, şekerli yoğurtları da hiç sevmedim. Aynı temayı iki ayrı ortamlardan tanıdığım arkadaşım yazsa. Fena mı olur? Şahsi fikrim şudur. Yazsınlar! İkisi de yazsın. Hatta 3.üncü, 4 üncü de. Çok yazı olsun. Çok okuyan olsun. En bize uygununu, en kaliteli yorumu biz kendimiz seçelim. Serbest olsun bu piyasa da.
Sosyal paylaşım sitelerinde, aynı resimleri paylaşmayalım yalnızca. Bilmem farkettiniz mi? Sofra etrafında farklı yüzler. Ortada bir pasta. Kucakta bir çocuk. vs vs. Yüzleri değiştir, herhangibirimize ait olabilir resim.
Görünen köy, klavuz ister mi?
Atasözleri paylaşılmasaydı, bugün hatırlar mıydık onları?
Gençler bu konularda daha iyi. Bir de iş icabı paylaşmak durumunda olan profesyoneller. Diğerleri omuz silkiyor. Sadece kendi popüleritelerini artıracaksa paylaşıyor bilgileri.
Söylemeden geçemeyeceğim. Ödev yaptıysanız, tez yazdıysanız, bilirsiniz zaten. ‘Kaynak’ belirtmek şart! Alıntı dediğin, kaynak belirtir. Çalıntı dediğin, belirtmez. Bu kadar basit!
Peki ya, çaktırmadan alınan alıntılar. Yüzde kaçı değiştirilirse bir fikrin veya yazının, alıntı sayılır? Çalıntı sayılmaz?
Şahsen çok dert etmiyorum. Ekonomi hesaplasın bunları da. Aç karın, çok akıl yeter bana!
Diplomalı tüketiciyim ben.
Yazar bir hanımla tanıştım geçenlerde bir belgesel filmi gösteriminde. Çok fikri çalınmış. Onu anlattı. Geçimini yazmaktan kazanan için üzücü.
Ortama ayak uydurmak zor. Üzerlerine küçük bir R işaretini koymanın imkansız olduğu sosyal paylaşım sitelerinde, o kadar hoş ve komik ve zihni açıcı fikirler uçuşuyor ki. Alnından öpesim geliyor bunları yazan gençlerin.
90’lı, hatta ‘millenium’ çocukları, bu konuda farklı tutum içinde olacaklar. Özel hayat, iş hayatı zaten birbirine kaynadı bu devirde bile. Onların fikirleri de birbirine kaynayacak. Tescil diye bir şey belki kalmayacak. Kimbilir?
Okuyup, seyredip, paylaşıp, yazıp, anında tüketecekler. İzi kalmayacak. Hızına yetişilemeyecek.
Kaç kişinin sizi takip ettiği, değer sayılıyorsa artık, komik olan, ilginç olan kazanır. Klavuzu palyaço olanın da…..
Sonuca varamadım. Sonuç yok belki de. Dünya değişiyor. Sanal ortam akışkan. Kişisel bilincimizin olmadığı bu çağda, kolektif bilinç oluşturmaya çalışıyoruz. Sonuç çıkaran varsa, yazsın. Sadece ‘like’ veya ‘unlike’ etmeyin. Yorum yazın. Herkesin fikri var. Kendinize saklamayın. Cimriler yalnız ölür.
Mal varlıkları, öldükten sonra yağma edilir. En yakınları tarafından.
Kaynak: madamemag.com