Dün akşam Chomsky’nin kuramları hakkında bir makale okurken beni konu üzerine düşünmeye sevk eden bir cümleye denk geldim. Tesadüf budur ki, aynı gün Digital Age Dergisi’nin editörü Gürkan Özturan ile de bu konuyu ele almıştık.
İnsanlara yoğun olarak verilen mesajlar, belli bir süre sonra insan beynini uyuşturarak, olaylar karşısında duyarsızlaşmalarına sebep oluyor. Gürkan, konuya daha çok politik açıdan yaklaşıyor, ve politik mesajların bir süre sonra insanlar tarafından ilgisiz bir konu olarak görüldüğünü, ortaya da apolitik bir toplum ortaya çıktığını dile getirdi.
Diğer yandan, Chomsky’nin de üyesi olduğu Immediast Grubu’nun üyeleri de, kitle iletişim araçları’nın saldırısına maruz kaldığımızı ve bu durumun da biz insanlarda duygusuzluk ve bulantı içerisinde donuklaşmamıza sebep olduğunu savunuyorlar. İletişim araçları ve medya’nın devlet ve egemen güçlerin denetiminde olduğunu savunan bu gruba göre: insanlar mesaj saldırıları ile bu tarz bir uyuşukluğa itiliyor ve sistemin sorgulanmadan kabulüne, tüketime dayalı verilen emirlerin uygulanmasına neden oluyor. Grubun önerisi ise, medya araçlarının denetiminin halkta olması yönündedir. (Kadife Karanlık,sf.186)
Bu noktadan yola çıkarak, sosyal medya araçları’nın insan beyni ve algısı üzerinde ne gibi etkileri olduğunu düşünmeye başladım. Doğru kullanımı sonucunda özgürlükçü, aydınlatıcı ve ideale en yakın bir kamusal alan modeli oluşturabilecek olan sosyal medya/internet, git gide daha fazla egemen güçlerin denetiminde kendisini konumlandırmaktadır. Bu noktada, tüm iş insanların bireysel uyanıklığına kalmıştır. Televizyon için yaşanan gelişmelerin aynıları şu anda sosyal medya için yaşanmaktadır. Birey, istediğini, istediği dozda almak konusunda özgür olsa da, tüketim ve hazır ürüne alıştırıldığından dolayı, seçim yapmak yerine sunulanları almaya yönelim göstermektedir.
Özellikle Türkiye gibi ülkelerde, medya araçlarının üst yapı tarafından alt yapıya sunulduğunu söylemenin bu aşamada yanlış olmadığı görüşündeyim.Hal böyle olunca sosyal medya’yı kullanım pratiklerimiz ve verilen mesajlar, Chomsky ve arkadaşlarının savundukları gibi bizleri duyarsızlaştırıyor mu?
Kişisel fikrim bu konunun aynen böyle olduğu yönündedir.
Ne yazık ki internet ve sosyal medya çok özgür bir ortam olsa bile, bizler modernite olarak sunulan, tüketime özendirilen ve bizlere hazır verilen şeyleri tercih ediyoruz.
Bunu yaparken de önümüze gelen haberleri okuyor, paylaşılan videoları izliyor ve arkadaşlarımızla da paylaşarak onları da bu sürece dahil ediyoruz. Bu noktada, internetin sunduğu imkan sayesinde, bilgi akışında olağanüstü bir hız söz konusudur. Kısa zamanda çok fazla haber ve bilgi ile donatılıyoruz ve haber’in güncelliği çok çabuk tüketilmektedir. Geçen her dakikada yeni haberler önümüze düşüyor ve daha bir önceki haberi sindiremeden diğeri hakkında düşünmeye başlıyoruz. Bu döngü o kadar hızlı ki, beynimizin bu haberleri sindirmesi ve tepki vermesi imkansız hale geliyor.
Durumu daha net bir biçimde açıklayacak olursam;
Eskiden, bir cinayet haberini okur ve günler boyunca konu hakkında tartışır, etkilenir, önlem veya ders almaya çalışırdık. Etkileri uzun bir süre boyunca bizimle birlikteydi. Ancak şu anda bilgi ve haber akışı o kadar hızlandı ki, işlenen bir cinayet üzerinde uzun uzadıya konuşmak, tepki vermek veya düşünmek gibi bir şansımız yok. Haberi öğrendiğimiz dakikada “ah vah” diyerek bir tepki verebiliyor ve hemen başka bir şeyle hayatımıza devam ediyoruz.
Hal böyle olunca, olayları doğru bir şekilde süzgeçten geçiremediğimiz gibi, duyarsızlaşma da ortaya çıkıyor. Beyin, aynı anda çok fazla olaya çeşitli tepkileri veremiyor.
Peki, asıl sorum şudur : bu duyarsızlaşma, bu tepkisizlik, bizleri hangi noktaya taşır?
Tepki vermeyen (veremeyen), düşünemeyen, hissiz kalan küresel bir toplumun varlığı kime faydalı olur?
Kısacası, sosyal medya araçlarını kullanırken kontrol bizim elimizde olmaz ise, nasıl bir değişim süreci bizleri bekliyor?
Akvaryumda amaçsızca yüzen ve her yem atıldığında ağzını açıp kapatarak yemleri midelerine indiren balıklardan ne farkımız kalır?